GİRİŞ
İdari yargılama usulünün en önemli kaynağı mevzuat ve yargı kararlarıdır. İşbu çalışmamızın konusunu yargı kararları ışığında idari yargının kapsam ve niteliği ile idari dava türleri oluşturmaktadır.
I- İDARİ YARGININ KAPSAM VE NİTELİĞİ
İdari yargı yolu şahıslarla idare arasındaki anlaşmazlıkların halli için öngörülmüş bir yargı yoludur. (1) İdarî yargı, idarenin taraf olduğu her davaya değil, bunlardan sadece idare hukukundan kaynaklanan uyuşmazlıklara bakmaktadır.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 1’inci maddesinde:
‘1. Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare mahkemeleri ve vergi mahkemelerinin görevine giren uyuşmazlıkların çözümü, bu Kanunda gösterilen usullere tabidir.
2.Danıştay Bölge idare mahkemeleri, idare mahkemeleri ve vergi mahkemelerinde yazılı yargılama usulü uygulanır ve inceleme evrak üzerinde yapılır.’
hükmü yer almakta olup, idari uyuşmazlıkları görüm ve çözüm yeri İdari Yargı mercileridir. İdari yargı sistemimizde ; Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare mahkemeleri ve vergi mahkemeleri olmak üzere dört ayrı yargı merci bulunmaktadır.
Anayasa'da adli ve idari yargı ayırımına gidilmemiş ve idari uyuşmazlıkların çözümünde idare ve vergi mahkemeleriyle Danıştay yetkili kılınmıştır. Bu nedenle, genel olarak idare hukuku alanına giren konularda idari yargı, özel hukuk alanına giren konularda adli yargı görevli olacaktır.(2)
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 1’inci maddesinin 1’inci fıkrasında geçen idari uyuşmazlıkların neler olduğu hususunun açıklanması gerektiği düşünülmektedir. Uygulama ve öğretide, kamu idarelerinin, kamu hizmetinin yürütümü sırasında, kamu gücü kullanarak tek yanlı irade açıklamalarıyla yapmış oldukları kesin ve yürütülmesi gerekli işlemler, idari işlem olarak tanımlanmaktadır. Buna göre, bir işlemin idari işlem olarak kabul edilebilmesi için bu işlemi kamu idaresinin yapması, kamu hizmetinin yürütülmesi amacıyla tesis edilmiş bulunması, kamu idaresinin tek taraflı irade açıklamasının ürünü olması ve kesin ve icraî nitelikte olması gerekmektedir. (3)
Türk İdari yargı sisteminde yazılı yargılama usulü hakimdir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 1’inci maddesinin 2’inci fıkrasında ; ‘Danıştay Bölge idare mahkemeleri, idare mahkemeleri ve vergi mahkemelerinde yazılı yargılama usulü uygulanır ve inceleme evrak üzerinde yapılır.’ hükmü yer almakta olup, bu hüküm gereği idari yargıda yazılı yargı usulü geçerlidir.
İdari yargı sistemimizde yazılık esas usul olmakla birlikte tarafları talebi ve mahkemenin takdiri ile duruşma yapılabilmektedir. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunun ‘Duruşma’ başlığını taşıyan 17’inci maddesinde;
‘1. Danıştay ile idare ve vergi mahkemelerinde açılan iptal ve “yirmibeşbin Türk Lirasını” aşan tam yargı davaları ile tarh edilen vergi, resim ve harçlarla benzeri malî yükümler ve bunların zam ve cezaları toplamı “yirmibeşbin Türk Lirasını” aşan vergi davalarında, taraflardan birinin isteği üzerine duruşma yapılır.
2. Temyiz ve “istinaflarda” duruşma yapılması tarafların istemine ve Danıştay veya ilgili bölge idare mahkemesi kararına bağlıdır.
3. Duruşma talebi, dava dilekçesi ile cevap ve savunmalarda yapılabilir.
4. 1 ve 2 nci fıkralarda yer alan kayıtlara bağlı olmaksızın Danıştay, mahkeme ve hâkim kendiliğinden duruşma yapılmasına karar verebilir
5. Duruşma davetiyeleri duruşma gününden en az otuz gün önce taraflara gönderilir.’
hükmü yer almakta olup, Maddedeki parasal sınır, 5.4.1990 tarih ve 3622 sayılı Kanun'un Ek 1’inci madde hükmü gereğince, her takvim yılı başından geçerli olmak üzere, önceki yılda uygulanan parasal sınırların, o yıl için 213 sayılı V.U.K Mükerrer 298 inci hükümleri uyarınca Maliye Bakanlığınca her yıl tespit ve ilan edilen yeniden değerleme oranında artırılması suretiyle uygulanması gerekmekte olup, 2023 yılı için tam yargı davalarında duruşma yapılmasının talep edilebilmesi için dava değerinin 171.000,00 TL’nin üzerinde olması gerekmektedir.
İdari yargıda duruşma açılabilmesi için taraflardan birinin talebi ve mahkemelerin duruşma açılması talebinin kabulüne karar vermesi gerekmekle birlikte tarafların duruşma talebinin bulunmaması halinde de mahkemelerce duruşma yapılmasına karar verilebilir.
Her ne kadar idari yargıda yazılı yargılama usulü esas olsa da Danıştay tarafından duruşma açılmasına karar verilen davalarda taraflara usulüne uygun duruşma davetiyesi gönderilmemesi sebebiyle tarafların duruşmaya katılımının sağlanmamasını hukuka aykırı bularak bozma kararı verilmektedir. (4)
II- İDARİ DAVA TÜRLERİ VE İDARİ YARGI YETKİSİNİN SINIRI
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2’inci maddesinde:
1. (Değişik: 4001 - 10.6.1994) İdarî dava türleri şunlardır:
a) (Yeniden Düzenleme: 4577 - 8.6.2000) İdari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlâl edilenler tarafından açılan iptal davaları,
b) İdarî eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları,
c) Tahkim yolu öngörülen imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklar hariç, kamu hizmetlerinden birinin yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davalar,
2. İdari yargı yetkisi, idari eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlıdır. İdari mahkemeler; yerindelik denetimi yapamazlar, yürütme görevinin kanunlarda ve Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinde gösterilen şekil ve esaslara uygun olarak yerine getirilmesini kısıtlayacak, idari eylem ve işlem niteliğinde veya idarenin takdir yetkisini kaldıracak biçimde yargı kararı veremezler.’
Hükmü yer almakta olup, bu hüküm gereği İdari yargı mercilerinde açılabilecek dava türleri; idari işlemin iptali, tam yargı davası ve idari sözleşmelerden doğan davalardır.
1- İPTAL DAVALARI:
2577 Sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun ‘idari dava türleri ve idari yargı yetkisinin sınırı’ başlıklı 2’inci maddesinin 1’inci fıkrasında idari dava türleri sayılarak (a) bendinde ‘iptal davası, idarî işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlâl edilenler tarafından açılan dava’ olarak tanımlanmıştır. İdare tarafından gerek kendiliğinden, gerekse istem üzerine tesis edilen kesin ve yürütülmesi zorunlu olan işlemlere karşı iptal davası açılabileceği açıktır. (5) İptal davasının amacı; idarenin hukuka aykırı işlemlerinin hukuk düzeninden kaldırılmasını sağlamaktır. Hukuka aykırılık ise, objektif hukuk kuralının varlığı koşulu ile bu kuralın ihlali halinde ortaya çıkmaktadır. (6)
İptal davasının amacı, hukuka aykırı idari işlemin uygulamadan kaldırılması, geçersiz kılınması ve işlemin hukuksal gerçerliliğine son verilmesidir. Burada sağlanmak istenen, hukuk düzeninde hukuka aykırı işlemlerin bulunmamasını sağlayarak, hukuk devletinin korunmasıdır. İdare Hukuku ilkelerine göre, iptal kararları, iptali istenilen işlemi, tesis edildiği tarih itibarıyla ortadan kaldırarak, işlemin tesisinden önceki hukuki durumun geri gelmesini sağlar.
2- TAM YARGI DAVALARI
2577 Sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun ‘idari dava türleri ve idari yargı yetkisinin sınırı’ başlıklı 2’inci maddesinin 1’inci fıkrasında idari dava türleri sayılarak (b) bendinde tam yargı davaları ‘İdarî eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan davalar’ olarak tanımlanmıştır. Hukuk devleti ilkesinin gereği olarak idare kendi işlem ve eylemlerinden doğan zararı ödemek zorunda olup, idarenin yönettiklerinin haklarını ihlal etmesi durumunda bu zararları ödeme sorumluluğunun ortaya çıkacağı tartışmasızdır. Danıştay kararlarında da idari eylem ve işlemlerden dolayı uğranılan zararın idare tarafından ödenmesi gerektiğine hükmedilmiştir. ‘İdarenin hukuka aykırı işlem ve eylemlerinden dolayı idare edilenlerin uğrayacakları her türlü zararın tazmini, "İdarenin Sorumluluğu" ile ilgili kurallarla sağlanır. Esasen idari yargının varlık nedenlerinden biri de budur.’ (7)
2577 Sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun ‘idari dava türleri ve idari yargı yetkisinin sınırı’ başlıklı 2’inci maddesinin 1’inci fıkrasında iptal davalarının ‘menfaatleri’ ihlal edilen kişiler tarafından açılabilmesi öngörülmüşken tam yargı davalarının ‘kişisel hakları’ ihlal edilenler tarafından açılacağının öngörülmüş olması sebebiyle kişisel hak ve menfaat ihlali kavramlarının kısaca açıklanması gerektiği düşünülmüştür: Hukuk sözlüğünde menfaat: ‘yarar, çıkar’ olarak tanımlanmışken, hak: ‘hukuken korunan menfaat’ olarak tanımlanmıştır.
Anayasa Mahkemesi “menfaat ihlali” kavramını; dava konusu işlemle bir ilişkisi olmak ve o işlemden etkilenmek şeklinde kabul etmiştir. (8) Danıştay’a göre iptal davası açılabilmesi için dava konusu işlem ile davacı arasında meşru, kişisel ve güncel bir menfaat ilgisinin kurulması gerekmektedir. Davacı ile iptali istenilen idari işlem arasında kurulabilecek bir ilişki veya ilgi, menfaat ihlali koşulunun varlığı için yeterlidir. Bu itibarla yargısal kararlarda menfaat ihlali koşulu, davacının idari işlemle meşru, kişisel ve güncel bir menfaat ilgisinin kurulması gerektiği şeklinde tanımlanmıştır. Ayrıca, bir menfaatin, kişisel menfaat sayılabilmesi, iptali istenilen işlemin doğrudan doğruya davacı hakkında alınmasını gerektirmemektedir. (9)
Danıştay’a göre hak ihlalinden bahsedilebilmesi ve tam yargı davası açılabilmesi için idarenin eylem ve işlemi nedeniyle ilgililerin zarara uğramış olması gerekmekte olup, (10) kişilerin doğrudan kendisi ile ilgili olmayan ve zarar görmedikleri konularda tam yargı davası açabilmesi mümkün değildir.
İdari yargıda iptal davası açılabilmesi için davacı ile iptali istenilen idari işlem arasında meşru, kişisel ve güncel bir menfaat ilgisinin kurulması yeterli iken, tam yargı davası açılabilmesi için ‘kişisel hakkın’ ihlal edilmiş olması gerekmekte olup, tam yargı davaları için aranan kişisel hak ihlalinin iptal davalarındaki menfaat ihlaline göre daha dar yorumlandığının kabulü gerekmektedir.
Tam yargı davaları ile ilgili olarak üzerinde durulması gereken bir diğer konu da; idari eylemler ve işlemler dolayısıyla uğranılan zararın tazmini talebiyle açılacak tam yargı davası açılmadan önce idareye başvurulması meselesidir. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun ‘doğrudan doğruya tam yargı davası açılması’ başlığını taşıyan 13’üncü maddesi gereğince idari eylemlerden kaynaklanan zararın tazmini talebiyle açılacak tam yargı davalarından önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka süretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurmaları gerekmektedir. Görevli olmayan adli yargı mercilerine açılan tam yargı davasının görev yönünden reddi halinde sonradan idari yargı mercilerine açılacak davalarda, idareye başvurmaya gerek bulunmamaktadır.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun ‘İptal ve tam yargı davaları’ başlığını taşıyan 12’inci maddesi gereğince idari işlemlerden kaynaklanan zararın tazmini talebiyle doğrudan doğruya tam yargı davası veya iptal ve tam yargı davalarını birlikte açabilecekleri gibi ilk önce iptal davası açarak bu davanın karara bağlanması üzerine, bu husustaki kararın veya kanun yollarına başvurulması halinde verilecek kararın tebliği veya bir işlemin icrası sebebiyle doğan zararlardan dolayı icra tarihinden itibaren dava süresi içinde tam yargı davası açabilirler.
3- İDARİ SÖZLEŞMELERDEN KAYNAKLANAN DAVALAR
İdari hizmetlerin yürütülmesi sırasında idareler tarafından sözleşme yapılmaktadır. İdareler tarafından hem özel hukuk sözleşmeleri hem de ‘idari sözleşmeler’ yapılabilmektedir. İdarenin özel hukuk /Boçlar Kanunu ve Ticaret Kanunu hükümlerine dayanarak yaptığı sözleşmelerinden kaynaklanan uyuşmazlıkların çözümü adli yargının görev alanına, İdari sözleşmelerden kaynaklanan uyuşmazlıkların çözümü ise idari yargının görev alanına girmektedir. İdarenin yaptığı araç gereç satın alınması, taşıma, her çeşit yaptırma, bayındırlık işleri, elektrik, su, gaz, taşıma gibi sınai ve ticari kamu hizmetlerinden yararlananların bu hizmetleri yürüten kamu kurumlarıyla yaptıkları abonman sözleşmeleri de Uyuşmazlık Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay tarafından özel hukuk sözleşmeleri olarak kabul edilmektedir.
Danıştay bir sözleşmenin idari sözleşme sayılabilmesi için sözleşmenin taraflarından birinin idare olması, konusunun doğrudan veya dolaylı olarak bir kamu hizmetine ilişkin bulunması ve sözleşmenin özel hukuk sözleşmelerinde bulunması olanaksız olan bazı ayrıcalık ve yetki unsurlarını ve hükümleri kapsaması gerektiğine hükmedilmiştir. (11)
2577 Sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2. maddesinin 1/c bendinde, tahkim yolu öngörülen imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklar hariç, kamu hizmetlerinden birinin yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davalar idarî dava türleri arasında sayılmış, 2576 Sayılı Kanun'un 1. maddesinde; bölge idare mahkemeleri, idare mahkemeleri ve vergi mahkemelerinin bu Kanun'la verilen görevleri yerine getirmek üzere kurulmuş "genel görevli" mahkemeler olduğu belirtildikten sonra, 5. maddesinde; idare mahkemelerinin, vergi mahkemelerinin görevine giren davalarla, ilk derecede Danıştay'da çözümlenecek olanlar dışındaki; iptal davalarını, tam yargı davalarını, tahkim yolu öngörülen imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklar hariç, kamu hizmetlerinden birinin yürütülmesi için yapılan idarî sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davaları çözümleyeceği kurala bağlanmıştır. Belirtilen hükümlerden anlaşılacağı üzere, idari sözleşmelerden kaynaklanan iptal ve tam yargı davalarının görüm ve çözümünde idarî yargı yeri görevli bulunmaktadır. Doktrinde ve yargı kararlarında, idari sözleşmeler, taraflarından en az birisi bir kamu tüzel kişisi olan ve bir kamu hizmetinin yürütülmesine ilişkin ve/veya özel hukuku aşan birtakım hükümler içeren sözleşmeler olarak tanımlanmaktadır. Bu çerçevede, bir kamu hizmetinin kurulması ve/veya işletilmesi için yapılan idarî sözleşmeler, gerek hizmetin yürütülmesini sağlamak için hizmeti yapanlara kamu gücüne dayanan kimi yetkiler tanıması, gerekse idarenin, hizmetin düzenli ve istikrarlı biçimde yürütülmesini sağlamak için denetim ve gözetim yetkisine sahip olması yönlerinden özel hukuk sözleşmelerinden ayrılmaktadır.
Bir sözleşmenin idari sözleşme mi yoksa özel hukuk sözleşmesi mi olduğunun tespiti noktasında iki ana kıstastan yola çıkılabileceği kabul edilmektedir. Bunlardan birincisi, ilgili sözleşmenin Kanun ile niteliğinin belirlenmesine; ikincisi ise, böyle bir belirlemenin bulunmaması hâlinde yargısal içtihatlar ile ortaya çıkan maddi ve organik şartların araştırılmasına ilişkindir. (12)
KAYNAKÇA
(1) Danıştay 8.Dairesi’nin 1972/2329 E 1973/3595 K sayılı Kararı
(2) Anayasa Mah.nin 26.12.2013 tarih ve E.2013/68, K.2013/165 Sayılı kararı; R.G. 27.3.2014, Sayı: 28954, s.136-147. )
(3) Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü 28.05.2020 tarih ve 2020/17 2020/310 K saylı kararı
(4) Danıştay 14. Dairesinin 04.02.2016 tarih ve 2014/ 8342 E 2016/651 K sayılı kararı.
(5) Danıştay 4. Dairesinin 22.10.2020 tarih ve 2016/17872 E 2020/4087 K sayılı kararı
(6) Danıştay 6. Dairesinin 04.02.2020 tarih ve 2019/7795 E 2020/761 K sayılı kararı
(7) Danıştay 7. Dairesi’nin 01/04/2019 tarih ve 2018/951 E 2019/2181 K sayılı kararı, Danıştay 4. Dairesi’nin 14/06/2017 tarih ve 2013/2591 E 2017/5260 K sayılı kararı
(8) Anayasa Mahkemesi'nin 21.09.1995 tarih ve 1995/27 E., 1995/47 K. sayılı kararı
(9) Danıştay 10. Dairesi’nin 10.07.2007 tarih ve 2007/985 E 2007/3950 K sayılı kararı
(10) Danıştay 10.D., 12.01.2004, E: 2002/2036, K: 2004/91
(11) Danıştay Sekizinci Dairesi’nin 16.01.1985 gün ve 1984 /495 E, 1985 /46 K sayılı kararı
(12) Danıştay 13. Dairesi’nin 26.11.2018 tarih ve 2015/3731E, 2018/3338 K sayılı kararı
Av. Muammer ÇINAR
ÇINAR HUKUK VE ARABULUCULUK BÜROSU
Kommentarer